durakta üç kişi
adam,kadın ve çocuk
adamın elleri ceplerinde
kadın, çocuğun elini tutmuş
adam hüzünlü, hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
kadın güzel, güzel anılar gibi güzel
çocuk, güzel anılar gibi hüzünlü, hüzünlü şarkılar gibi güzel...
CEMAL SÜREYA
21 Kasım 2016 Pazartesi
9 Haziran 2016 Perşembe
İNSANIN ANLAM ARAYIŞI
“İnsanın
Anlam Arayışı” kitabı Avusturyalı psikiyatrist Victor E. Frankl tarafından
yazılmış bir psikoloji kitabıdır.20. yüzyılın önde gelen psikiyatrlarından
Victor E. Frankl “İnsanın Anlam Arayışı” nda, kurucusu olduğu logoterapinin
ilkelerini 2. Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampı deneyimleri eşliğinde
anlatmaktadır. Yazarın amacı hayatta karşılaşılan her durumda en zor anlarda
dahi yaşamın bir anlam taşıdığını anlatmaktır. Kitap üç bölümden oluşmaktadır.
Birinci
bölümde yazar toplama kampı deneyimlerinin anlatmaktadır. Bu bölümde yazar
toplama kampındaki zorlukları, acıları, duyguların körelmesini anlatmıştır. Bu
toplama kampında yazar kendisi gibi birçok mahkûm insanın arasındadır. Doktor
olmasının hiçbir önemi yoktur. Önemli olan tek şey hayatta kalma çabasıdır.
Önemli olan sadece kendisidir. Burada birçok kişinin ölümünü izlemiş ve zamanla
duyguları körelmiştir. Verdiği mücadelede onu hayatta tutan tek şey hayata
yüklediği anlamdır. Hayatın bir anlamı olmadığını düşünen diğer mahkûmlar
kurtulma beklentilerini de yavaş yavaş kaybetmişlerdir. Bu yüzden ölümü
kabullenmişlerdi. Yazar her acıya bir anlam yükler ve yazar için önemli olan bu
acılardan ne çıkardığımızdır. Doktor her şeyden önce inancını kurtulma inancını
hiç kaybetmemiştir. Herkesin inancını kaybettiği anlarda bile onun inancı hep
devam etmiştir. Bu dünyada herkesin toplumda bir yeri ve kimliği vardır.
İnsanın Anlam Arayışı ’nda yazar “Herkesin yaşamında özel bir mesleği veya
uğruna çaba harcanacak bir amacı, yerine getirilmeyi bekleyen somut bir görevi
vardır. Ne yeri değiştirilebilir ne de yaşam tekrarlanabilir. Bu nedenle
herkesin işi bunu yönetmeye yönelik özel fırsatları kadar eşsizdir.” demiştir.
Ancak bu düşünce toplama kampında geçersizdir. Çünkü oradaki kimse kimsenin
hayatına, kim olduğuna önem vermez. Orada bulunan tüm mahkûmların tek amacı
hayatta kalmaktır. Böyle bir ortamda yaşayan insanların zamanla bütün duyguları
köreldiği için çevresindeki insanlarla iletişim kurma gereği duymazlar. Zaten iletişim
kurmalarına da izin verilmemiştir. Sadece hayatın hala bir anlamı olduğuna
inananlar ve yaşamaktan vazgeçmeyenler tüm o sıkıntıların içindeyken
kendilerini hayata bağlayacak davranışlar sergilemişlerdir. Nadiren de olsa
toplanma izni verildiğinde birbirleriyle ettikleri konuşmalar, söyledikleri
şarkılar onları bir arada tutmuş ve onlara mücadele etme isteğini geri
kazandırmıştır. Bu insanlar birbirlerine destek olup birbirlerini
korumuşlardır. Böylece birçoğu hayatta kalmayı başarmışlardır. Geride kalanlar
ise umutlarını yitirdikleri için ölmüşlerdir. Burada iletişim içinde olmanın,
bir arada yaşamanın hayata bir anlam kattığını anlayabiliriz. Hayatta bir anlam
bulamayanların da yaşamak için bir nedenleri olmadığını düşünmeleri normaldir.
Kitabın
ikinci bölümün adı “Genel İlkeleriyle Logoterapi” dir. Logoterapi anlamı esas
alan bir terapidir. Psikanalizin aksine geçmişe yönelme değil geleceğe yönelme
vardır. Kişi sorunlarını değerlendirir ve onları hazmetmeye uğraşır. Yazar
insanın sıkıntı çekeceği ve gerilim dolu bir hayattan kaçmayı değil uğrunda ter
dökeceği gerekirse acı çekeceği bir hayat yaşamayı tercih etmiştir.
Kitabın üçüncü ve son bölümü trajik bir iyimserlik tartışmasıdır. Yazar her
türlü zor koşula karşı ile insanın iyimser olabileceğini anlatır. Yaşadığı kötü
olaylara rağmen hala hayatta kalabilme umudu vardır.
İnsanın Anlam Arayışı kitabı “Etkili İletişim” derslerinde önerilen kitaplardan
biridir. İletişim insanlar arasında bilgi, duygu, düşünce paylaşımıdır.
İletişimin önemli unsurlarından biri de anlaşılır olabilmesidir. Anlaşılır
olabilmek için kişinin önce kendisini sonra çevresini ve dünyasını
tanıyabilmesi gerekir. Bu edinimi kazanmada kişiye önemli yarar sağlayan
materyallerden biri de bu kitaptır. Kendisini anlayan biri insan ilişkilerinde
her zaman bir adım öndedir. Kişinin eksik yönlerini keşfedip, onlarla
yüzleşebilme cesaretini göstermesine yardımcı olan bu kitap; insanın kendi
benliğinde yapılan bir anlam yolculuğudur. Yazar özellikle sabır yetisinin
altını çizer. Baktığımız zaman günlük hayatımızda küçücük şeylere sinirlenip
moralimiz bozulabiliyor. Ancak yazarın bu zorlu koşullara göstermiş olduğu
sabırlı bekleyiş bizi yepyeni anlayışlara sürükler. İletişimde gerekli olan bir
diğer unsur da empatidir. Kitabı okurken birçok okuyucu da kendiliğinden ortaya
çıkan empati yeteneğidir. Bu koşullarda yaşayan insanların yerine kendimizi
koymaya çalıştığımızda günlük hayatta sorun ettiğimiz olayların aslında çok
basit çözüme kavuşabildiğini göstermektedir. Kitap bu yönleriyle okuyucuyu
kendini sorgulama sürecine sürükler. Bu süreçte eksiklerimizi fark edip
bunlarla yüzleşebilme cesaretimizi kazanırız. Zaten her kitap illaki insanların
düşüncelerine, hayatına biraz da olsa dokunur.
ÖYKÜ ÖDEVİ
TANIŞMA
Küçük bir köy okulundan
sonra tayinim büyük bir şehre çıkmıştı. Buradaki neşe dolu öğrencilerimden ve
kendi halinde olan köyden ayrılmak oldukça zordu. Ümit ediyordum ki yeni
okulumdaki öğrencilerime de hemen alışacaktım ve bir düzen kuracaktım. Artık vakti
gelmişti. Öğrencilerimle vedalaştım ve köyden şehre yola çıktım. Büyük bir
şehir olduğundan çok gürültülüydü ve insanlar sürekli aceleci görünüyorlardı.
Hafta sonu boyunca yeni evime taşınmakla uğraştım. Neyse ki yerleştirilecek az
eşyam kalmıştı. Onları da sonraya bıraktım çünkü yarın dersim vardı ve bunun
için dinlenmeye ihtiyacım vardı.
Sabah erken uyandım,
hazırlandım ve okula doğru yola çıktım. Okul ile ev arası çok uzak değildi; evi
yakın yerden tutmuştum. Yeni bir gün, yeni bir okul, yeni insanlar… Bunları
düşündükçe heyecanım da giderek artıyordu. Okula daha önce uğramıştım ve diğer
öğretmen arkadaşlarımla tanışmıştım. Herkes sıcakkanlı, hareketli
öğretmenlerdi. Ayaküstü onlarla öğrenciler hakkında bile konuşmuştum. Yalnızca
bir sınıftan şikâyet ediyorlardı. Öğrencilerin birbirleriyle olan kopukluğu ve
umursamaz hallerinden şikâyetçilerdi. Buna çok şaşırmıştım. Daha bu yaştaki
öğrenciler birbirlerinden kopmuşlardı. Neyse ki öğleden sonra o sınıfla dersim
vardı ve gidip onlarla tanışacaktım. Diğer sınıfların dersine girdikten sonra o
sınıfa sıra gelmişti. Derse girdim ve ilk önce kendimi tanıttım. Bütün sene
boyunca birlikte neler yapacağımızdan bahsettim. Sonra sıra sizde diyerek
onların kendilerini tanıtmasını istedim ancak kimsenin bunu yapmaya pek niyeti
yok gibiydi. Sırayla hepsine teker teker sordum. Bu dersi tanışma dersi olarak
belirledim, onların pek niyetleri olmasa da.. Dersi bitirmek üzereyken gelecek
ders için diğer öğretmenlerin dedikler aklıma geldi ve onlara “Siz
birbirinizi ne kadar tanıyorsunuz? ” diye bir soru yönelttim. İsminin Hüseyin
olduğunu öğrendiğim bir öğrencim : “Hocam, aslında bakarsanız biz birbirimizi
tanımıyoruz; sadece isimlerimizi biliyoruz.” dedi. Bu cevabın ardından bunun
sebebini sordum ve kimse tam anlamıyla cevap vermedi. Genel olarak
çekingenliklerinin olduklarını söylediler. Bunun üzerine biraz düşündüm ve
sınıfa dönerek: “ O zaman ilk ödevinizi veriyorum. Gelecek hafta herkes
birbirini tanısın ve hep birlikte yapabileceğimiz bir etkinlik düşünsün.
Bununla ilgili sözlü sınav yapacağım. “ diyerek dersi bitirdim. Aslında sınav
işin bahanesiydi. Tanışmaları için bir teşvikti. Böylece ilk dersimizi
bitirmiştik. Gelecek haftayı merakla bekliyordum. Eski öğrencilerimi düşündüm;
herkes birbirini çok iyi tanıyor sanki kardeşiymiş gibi davranıyorlardı
birbirlerine.
Aradan bir hafta geçti. Sınıfa
girdiğimde sınıfta farklılık görmüştüm; hepsi birbirinden heyecanlı
görünüyorlardı. Zannedersem ilk defa böyle bir ödevleri olmuştu. Verdiğim ödev
hakkında ne yaptıklarını sordum ve onları bu ödevden sonra daha kaynaşmış
gördüm. Sanırım bu ödev yararlı olmuştu. Onlara birkaç soru daha sorduktan
sonra birlikte yapacağımız etkinliği düşündük. Sınıfça piknik yapmaya karar
verdik. Bahar aylarıydı ve tam zamanıydı bunun için. Piknik için gereken hazırlıkları
yaptıktan sonra hafta sonu eksiksiz bir şekilde pikniğe gittik. Daha önce hiç
olmadığı kadar birbirleriyle diyalog halindeydiler. Hep beraber eğlenceli vakit
geçirerek birbirlerini yakından tanıma fırsatı buldular tabi benim de onlarla
kaynaşmam ve daha yakından tanışmam ayrıca güzel oldu. Anladım ki hepsi ayrı
ayrı güzel olan bu öğrenciler şehrin kalabalığında yalnızlaşıp kalmışlar.
Onlara birbirlerini tanımak için fırsat verilmemiş. Birer makine gibi
yetiştirilmişler ve bu şekilde de hayatlarına devam ettirilmişler.
SAİT FAİK ABASIYANIK (ALEMDAĞ’DA VAR BİR YILAN)
ÖYKÜ: YANİ
USTA
ÖYKÜ ANALİZİ :
Sait Faik bu öyküsünde, ‘’Yani Usta’’ adlı karakter ile olan ilişkisini okuyucuyla paylaşmıştır. Yani Usta 15 yaşlarında kara gözlü, kara saçlı,duvar boyacılığı yapan kara bir oğlan çocuğu. Sait Faik ise ellili yaşlarında, dünyada annesinden başka kimsesi olmayan yalnız bir adam.
Sait Faik, hayatını yalnız sürdürmekten gocunmayan hatta haz duyan bir tiptir. Taa ki Yani Usta’yla tanışana kadar. Zamanla ahbaplıklarını ilerletirler ve aralarında bir dostluk oluşur.Baba oğul gibi olurlar. Birahanede buluşup içer, sinemaya, tiyatoya giderler, buluşup beraber vakit geçirirler. Bu böyle Yani Usta’nın evlilik çağına erişinceye kadar sürer gider. Arkadaşlıklarının ilk zamanlarında ilişkiyi istediği gibi yöneten Sait Faik’tir fakat daha sonraları ipler Yani Usta’nın eline geçer. Yani Usta, Sait Faik’le olan arkadaşlığını yavaş yavaş bitirir.Bu durumdan Sait Faik az da olsa rahatsızlık duyar fakat yokluğuna alışır ne de olsa yalnızlığa yabancı değildir.
Tiyatro temsili için sözleşirler.Ancak Sait Faik, Yani Usta tarafından ekilir ve öykü’nün son sözü şu şekildedir; Beni gördüğün zaman gülümseyiver.Aldırma! A! Tiyatro'dan n'oluyormuş?Dünyada dostluk vardır, be! O da ölmedi ya!
TOPLUMSAL
KİMLİK:
SAİT FAİK: Kendini; yalnız, ununu elemiş eleğini asmış bir insan insanı olarak görür.
YANİ USTA: Kendini; sıradan, eğlenmeyi bilen ve yaşça büyük adam olarak görür.
TOPLUMSAL ALGI:
SAİT FAİK: Yani Usta’yı iyi bir arkadaş, yaşıtları gibi eğlenen fakat gözünde hala büyümemiş 15 yaşındaki oğlan çocuğu olarak görür.
YANİ USTA: Sait Faik’i, önceleri iyi bir masa arkadaşı sonraları sıkıcı bir moruk olarak görür.
BAĞLAM:
OLAYIN GEÇTİĞİ YER VE KİŞİLER: Yazar ve Yani Usta – Mahalle, Kahvehane, Birahane..
SABAHATTİN ALİ (YENİ DÜNYA)
ÖYKÜ:
ÇAYDANLIK
ÖYKÜ ANALİZİ:
Çaydanlık, hapse giren bir adamın ölümü ve
daha sonra cenaze üstüne gelen karısının davranışlarını anlatır. Mahpus
ölmüştür ve karısına haber vermişlerdir. Apar topar gelip, mahsustan bir iki
gözyaşı döken kadın, daha sonra kocasının eşyalarını toplamaya başla-mıştır.
Bulamadığı çaydanlık için ortalığı velveleye vermiş, bir anda tüm derdi
adamdan kalan eşyalar olmuştur. Kadın,
cenazenin alınıp, gömülmesi ikazını yapan idare müdürü- ne itiraz edip ‘’ne demekmiş o ? Madem ki
mahpus damında can verdi, ölüsünü de sen
kaldır! Elimi sürmem. On para da vermem,’’ deyip, çekip gitmiştir.
Bu hikaye çok şey anlatır insanların
nankörlüğü ve münafıklığını sergileme adına... Her ölüm bir trajedidir ve her
ölünün ardında bırakacağı, birilerinin istifade etmek isteyeceği bir çaydanlık
illaki vardır. En basitinden, çevremizde gelişen miras kavgalarını buna örnek
gösterebiliriz.
KARAKTER
ANALİZİ:
Anlatıcı:
Rahatsızlığı sebebiyle hastanede müşahede altında bulunan mahkum. Arkadaşlarını
ve yaşanan olayları dış odaklayım bakış açısı üzerinden anlatan kişi.
Süleyman
Efendi(Beybaba): Rüşvetten iki buçuk sene yemiş icra memuru mahkum. Çok
konuşkan, bilmiş, farklı fikirlere karşı baskın üslup takınan ve başarılı olan,
etrafına emirler yağdıran, zayıf insanları kullanan bir tip.
Esrarkeş
Bakkal: Etliye sütlüye karışmayan, suskun ve sakin bir tip.
Satılmış: Su
meselesi yüzünden komşusunu öldürmekten 15 sene hüküm giyen mahkum. Diğer
köylüye nazaran daha dermanlı olan, arada sırada konuşan ve Beybaba’nın
emirlerine riayet eden tip.
Diğer Köylü:
Hasımını vurmaktan on beş seneye mahkum edilen, fiziksel olarak Satılmış’a
(zayıflıkları ve sapsarı yüzleri sebebiyle) benzeyen tip.
Süleyman
Efendinin Hanımı: Öyküdeki asıl mesajın verilmesini sağlayan karakter.
Vefasızlık ve ikiyüzlülüğün simgesi olmuş karakter.
TOPLUMSAL
KİMLİK:
ANLATICI:
Kendini; sakin, gözlemci,arada
sırada kitap okuyan basit bir insan olarak görür.
SÜLEYMAN
EFENDİ: Kendini: Toplumda saygınlığı olan, okumuş, sözlerinin ehemmiyeti olan
kişi olarak görür.
SÜLEYMAN
EFENDİNİN EŞİ: Kendini: Vefalı bir eş, kocası için görevini yerine getiren,
kocasının ardında bıraktıklarına sahip çıkan biri olarak görür.
TOPLUMSAL
ALGI:
ANLATICI: Süleyman
Efendi’yi; çok konuşkan, bilmiş, farklı fikirlere saygısı olmayan, etrafına
emirler yağdıran, zayıf insanları kullanan bir tip olarak görmüştür. Süleyman Efendinin Eşini;
vefasız, ikiyüzlü olarak görmüştür.
SÜLEYMAN
EFENDİ: Anlatıcıyı; çok kitap okuyan aptal, kibirli, insanlara kem gözle bakan
herifin teki olarak görür.
BAĞLAM:
Olayın
Geçtiği Yer: Hastane
GÖNDERİCİ(KAYNAK):
YENİ DÜNYA-ÇAYDANLIK
MESAJ:
İLETİLEN (İKİYÜZLÜLÜK-VEFASIZLIK)
KANAL:
YAZILI MATERYAL(KİTAP)
ALICI:
OKUYUCU
22 Mart 2016 Salı
ŞİİR
Ben Seni öyle bir severim ki..
Ben seni öyle bir severim ki..
Ben olmadığım anlarda bile bunu iliklerine kadar
hissedersin.
Ben seni öyle bir severim ki..
Gördüğün her çiçekte ben aklına gelirim.
Ben seni öyle bir severim ki..
Aldığın her nefeste beni hissedersin.
Ben seni öyle bir severim ki..
Dilim söylemese bile gözlerimden anlarsın.
Ben seni öyle bir severim ki..
Buna sen değil ben bile inanamam...
Ben seni öyle bir severim ki..
Kayan her yıldızda yüzümü görürüsün.
Ben seni öyle bir severim ki..
Güneşin sıcaklığı, elimin sıcaklığından daha az
gelir.
Ben seni öyle bir severim ki..
Yağmur yağdığında ıslanmazsın.
Kar yağdığında üşümezsin
Ben seni öyle bir severim ki...
Buna sen değil ben bile inanamam...
Ben seni öyle bir severim ki..
Yürüdüğnde adımlarını sayıklamak yerine
benim adımı sayıklarsın.
Ben seni öyle bir severim ki..
Her uyuduğunda rüyana girerim.
Ben seni öyle bir severim ki..
Her sabah aynaya baktığında,
kendi yansımandan önce beni görürüsün.
Ben seni öyle bir severim ki..
Buna sen değil ben bile inanamam.
Sen beni böyle sevebilir misin?
Sevmediğin halde bile. ben seni böyle
seviyorsam..
Peki, sen yaşaya biliyormuşsun!
YASİN AKBULUT
YASİN AKBULUT
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)